Hu Allah

Annesi iki yaşındaki kızım Büşra’yı uyuturken bebekliğinden beri ninni söylüyor ve bazen ayaklarında sallıyor. Genelde ninnilere “Huu Huu Hu Allah” zikri de eşlik ediyor. Ve sonunda bu uyuma töreninin adı -ninni ve sallanma- “Hu Allah” oldu. “Haydi kızım uyuma vakti, Hu Allah yapalım” vs… Büşra da öğrendi bunu “Hu Allah” demek uyumak ve sallanmak.

Hu Allah

Salıncak
Mendota County Park – Middleton, Wisconsin – 28 Haziran 2009

Birgün havaların da biraz iyileşmesini fırsat bilerek çocuk parkına gitmiştik. Kızım ve ablası oynasınlar, salıncakta sallansınlar, kaydırakda kaysınlar… Büşra birden biraz da mızmızlanarak “Hu Allah” diyerek bir şeyler istemeye başladı. Önce anlam veremedik ama sonra anladık ki salıncakları işaret ediyor, salıncaklara binmek ve sallanmak istiyor. Büşra -yeni yeni konuşmayı öğrenen bir bebek- nereden bilsin salıncağın adını? Salıncağa binmek istediğini nasıl ifade etsin? Onun için salıncak “Hu Allah” oluverdi bir anda! Öyle değil mi uyumak için sallanma eylemi “Hu Allah” ise, şu karşıda sallanıp duran, çocukların sallandığı ve çok eğlenceli gözüken şey de “Hu Allah” olmalı.

Bir bebeğin büyümesini seyretmek, gözlemlemek harika bir şey! Hele iş konuşmaya gelince insanoğlunun konuşma eylemine nasıl geçtiğini görmek fevkalâde bir tecrübe. Önce bu çocuk nasıl konuşmayı öğrenir ki diyorsunuz. Sonra ufak ufak kelimeler gelmeye başlıyor. Anlıyorsunuz ki sizi taklit ediyor. Sadece sizi değil aslında her duyduğu sesi herhalde beyninde analiz ediyor, süzüyor, anlam vermeye çalışıyor. Önce küçük küçük heceler, kelimeler ile başlayan konuşma macerası birden akmaya ve sonra çağlamaya başlıyor. Bazen duyduğunuz bir kelime ve hatta sonraları cümleler sizi şaşırtıyor. Ne müthiş bir olay!

Büşra’nın salıncak yerine bulduğu “Hu Allah” kelimesi insanı şaşırtacak kadar harika bir buluş! Eylemler, nesneler birbirine benzeyince onlara isim olan kelimelerin de birbirine benzemesi gerekir. Bazen yabancı dillerin ya da hâkim kültürün etkisinde ezilen Türkçemizi bebeklere mi teslim etsek diye düşünüyorum. Mesela CD’ye ne derler acaba, ya da “e-mail”, “iPod”, “DVD Player”, “SMS”, “sörf yapmak”, “internet”, “USB memory”, “free”, “show”, “star”, “flash”, “portal”, “holding”, “bye bye” için ne derler acaba?

Aklımdan çılgınca bir fikir geçiyor. TDK (Türk Dil Kurumu) bir düzine bebeği doğduklarında tespit etsin, hatta onları kadrolu memur yapsın. Sonra bebekler doğumlarından itibaren temiz bir Türkçe -ne yabancı kelimeler, ne uydurukça- ile muhatap olsunlar, televizyon gibi zihin kirleten aletlerden uzak dursunlar. Ve hatta diyorum ki bu bebeklerin yanına yaşı 75 üzerinde olan beyefendileri, hanımefendileri de katalım. Ve hatta Anadolu’nun ücra köşelerinden -varsa elektrik girmiş ama televizyon girmemiş köylerinden- delikanlı oğlanları, kızları da katalım. Onlar öğretsin Türkçe’yi bebeklere. Sonra yeni bir kelimeye ihtiyacamız olduğunda, yeni bir alet icat edilip de isim vermek istediğimizde bu bebeklere soralım. Ve hatta bu bebekler özel şirketlere de hizmet versin. Yeni bir marka ismi, yeni bir şirket ismi arayanlar bu bebek kuruluna müracaat etsin.

Ah bebekler, sizler saf ve masum yaratıklar! Bizlere zihinleri kirlenen, kendilerine “yetişkin” diyenlere öğreteceğiniz o kadar şey var ki! Anneler, babalar toplanın haydi hep beraber “Hu Allah gidiyoz” çocuklarımız bizi bekliyor. Birinci ders “Merhaba, Nasılsın, Hoşçakal, Allaha Ismarladık, Hoş Geldiniz, Hoş Bulduk”…