Yazar ve Yazmak

3 Ocak 2016 – Pazar

Yazar Tutukluğu (Writer’s Block) yazamama durumu, üzerinde çalıştığınız bir eser -roman, hikâye, makale, şiir- vardır ya başlayamazsınız ya da devam edemezsiniz. Kaç gündür kıvranıyorum bu yazıya başlamak için, işte böyle bir şey. Ya yarım bırakırsam, bakalım bitirebilecek miyim!

Victoria Nelson’un Writer’s Block and How to Use It kitabını (Writer’s Digest Books, 1985) okudum. Nelson çok güzel bir şekilde yazar tutukluğunun ne olduğunu ve kendi tecrübesi ve araştırmalarına göre bunun üstesinden nasıl gelinebileceğini anlatıyor.

Işık The Museum of Fine Arts, Houston Texas - 26 Aralık 2015

Işık
The Museum of Fine Arts, Houston Texas – 26 Aralık 2015

Sadece meşhur yazarlara değil herkese olmuştur. Kağıdı kalemi elinize alır ya da bilgisayarın başına geçerseniz, ya hemen vazgeçersiniz ya da başladığınız yazı yarım kalır. Eğer yazar tutukluğuna müptela iseniz kendinizi tembel, disiplinsiz, işten kaytaran, başarısız olarak görmeye başlarsınız. İstersiniz, biliyorsunuz yazabilirsiniz ama bir türlü olmaz!

Önce başlamak zordur. Başlayınca da engeller çıkar.

Tam bu anda kapı çaldı, mecbur yazıyı bırakıp bakacağım, kızım Büşra’nın arkadaşı Anabella gelmiş, neyse ki geldim geri, bırakmadım, devam ediyorum.

Başlamak başlı başına zordur zaten, bir başlasanız gerisi gelecektir. Bir çok iyi kitap okuyucusu bir şeyler yazma hissini içinde tutar, bir gün gelecek ve yazacaktır. Ama bu yazma isteği hatta yazma konusunda kendinizin ya da başkalarının sizi yetenekli olarak görmesi sizi yazar yapmaz! Yazar yazan kişidir ve bir yerlerden başlamalıdır.  Nelson kitabında çok güzel bir örnek veriyor: Eğer birisi maraton koşmak istiyorsa ne yapması gerekir? Maraton zamanı gelince kaydını yatırıp koşuya katılması mı? Eğer öyle yapmaya niyetlenirse, maraton koşamaz, mutlaka bazı ‘mazaretler’ çıkar ve vazgeçer, erteler. Eğer biri maraton koşmak istiyorsa her gün koşması, antrenman yapması ve kendini hazırlaması gerekir. Maraton zamanı gelince de mazaret kalmaz, hazırdır koşmaya. Bunun gibi bir şeyler yazmak isteyen, mesela çok güzel bir roman projesi olan bir kişi beklemektedir, bir gün gelecek ve yazacaktır bu romanı! Ama o gün hiç gelmez, aylar ve hatta yıllar geçer. Eğer yazmak istiyorsanız, bir roman projeniz varsa, önce bir yerlerden başlamalısınız ve rüyalarınızdaki büyük projeden önce daha küçük şeyler yazarak kendinizi alıştırmalısınız.

Yazmak isteyen bir çok kişinin en önemli mazaretlerinden biri zamandır, yazmak için doğru yer ve yeterli zaman yoktur. Hayatın telaşesi sizi hep yazmaktan alıkoyar. Yazmak isterseniz ve bir gün başlayacaksınızdır ama o gün gelmez! Yazar tutukluğu yakanızı bırakmaz, iç sesiniz size mazaretler bulmakta hiç zorlanmaz, yazmak için zaman yoktur. Yazarak hayatını kazanan kişilerin dışında bir çok kişinin değişik meşguliyetleri vardır: Öğrencidir, sınav, ödev; çalışıyordur, iş, güç, yorgunluk; ailesi vardır, çoluk-çocuk. Zaman yok! Zaman yoksa başlamak hiç olmaz, başlasan bile hep daha uygun ve geniş zamanı beklersin ciddi bir şeyler yazmak için. Peki ne olacak? Yazmak istiyorsanız, ne olursa olsun günlük programınızda yazmaya da yer vereceksiniz. Sadece başlamak değil her gün yazmak, az az yazacaksınız. Kendinizi alıştırmadan ciddi bir yazar olmanız söz konusu olamaz! Günde bir sayfa yazsanız, yılda üçyüz altmışbeş sayfa eder. Bir çok yazarın yazma alışkanlığına bakarsanız bir rutinleri olduğunu görürsünüz.

Leyla -eşim- geldi. Sağolsun yiyecek bir şeyler getirmiş akşam yemeği niyetine. Hem yiyip hem yazabilir miyim? Bırakmıyorum, devam ediyorum.

Zaman haricinde başlamanın  önündeki en büyük engellerden biri de mekân sorunudur. Doğru mekânı bulsanız yazacaksınızdır. Evde gürültü, patırtı! Kendi odam bile yok! Hergün bu trafik, gürültü, stres! Şöyle sessiz bir ortam bulsanız, yazacaksınız! Yaz tatili gelsin, şöyle güzel doğa ile başbaşa bir yere gidip yazmaya başlayacaksınız! Ama her seferinde olmaz, gene olmaz! Tatile gittiğinizde ya da yalnız kaldığınızda yazamayacaksınız, büyük ihtimalle başka, belki de daha zevkli şeyler yapacaksınız! Başlamadınız ki, siz yazar değilsiniz ki, yazmaya alışkın değilsiniz, boşuna kendinizi doğru zaman ve doğru mekân fantezisine kaptırmayın! Zaman ve mekândan çok yazmanın kendisi önemlidir. Yazmak bir ödev olmalıdır sizin için. Orada, burada, şu saatte bu saatte istediğiniz zaman yazın. Ödev derken yanlış anlaşılma olmasın yazmak sizin için rahatlatıcı bir şeydir, öyle olmalıdır.

Yemeğimi bitirdim. İri yeşil zeytinlerin içi acı biberle dolu imiş, yiyemedim. Şimdi çayla devam ediyorum, tabii yazmaya da.

Gelelim yazar tutukluğunun en önemli bulgularından birine. Nelson İngilizce ile “procrastination” kelimesi ile ifade etmiş. Sesli Sözlük “procrastination” için şöyle diyor: Geciktirme, “Dur bakalım hele” yaklaşımı, erteleme, oyalama, ağırdan alma, sürüncemede bırakmak, ayak sürümek. Bir çok yazar tutukluğundan muzdarip kişiye sorsanız size yazmak istiyorum ama yazamıyorum, biraz tembelim, sonra yazacağım, başladım ama bitiremedim vesaire söyleyecektir. İşte bu “procrastination” dır. Ama sıkı durun bu ne hakîkattir ne de sorun! Yazamadığınızı söylemek, ertelemek kendinizi iyi hissetmediğiniz için hasta olduğunuzu söylemek gibi bir şeydir. Bu bir totolojidir (tautology): Aynı gerçeğin, sanki bir sebep sonuç ilişkisi gösteriyormuş gibi farklı kelimelerle söylenmesi.

Bir çay daha alayım, tıkanıyorum, neredeyse bırakacağım. … Geri geldim, çayın yanında çerez niyetine badem ve ceviz de var. Büşra kitap okumaya davet etti, beraber Elif Şafak’ın Sakız Sardunya’sını okuyoruz. Leyla yazıma devam etmem için teşvik etti, bırakma dedi. Devam ediyorum.

Yazmak isteğinizi, projelerinizi ertelediğinizi, zaman bulamadığınızı, biraz tembel olduğunuzu, çok meşgul olduğunuzu etrafınızdakilerine ilân ettiğinizde bir anlamda kendinizi cezalandırıyorsunuz, aslında o söyledikleriniz gerçeği ifade etmiyor. Olan şu ki siz kendinizden memnun değilsiniz çünkü kendinize yüksek hedefler koyuyorsunuz ve onları yapamıyorsunuz! Sonra kendinizden memnun olmadığınızı ilan etmektense ben tembelim, hiç zamanım yok, çok meşgul olduğunuzu söyleyerek kendinizi cezalandırıyorsunuz.  Peki bundan kurtulmanın çaresi nedir? İradeli ve kararlı olmak mı? Burada da başka bir sorun çıkıyor. Yüksek karaklılığa içinizden direnç göstereceksiniz. Rüzgâr ve Güneş hikâyesi gibi: Rüzgâr ve Güneş bahse girmişler bir adamın paltosunu çıkarma konusunda. Rüzgâr var gücüyle esmiş ama adam daha bir sıkı sarılmış paltosuna. Güneş yavaş yavaş ısısını artırmış ve adam paltosunu çıkarmış. Bunun gibi iradeniz ile bu işin üstesinden gelmeye çabalarsanız içinizden buna direnç göstereceksiniz, onun yerine kibarca bu durumu kabul etmelisiniz. Kendinizi suçmalayın, cezalandırmayın; yüksek hedefler yerine, kolay ve zevk alacağınız bir yazma eylemini seçin.

Büşra geldi, okuduğu İngilizce kitapta bilmediği kelimeleri sordu. Sözlükten baktık, googleladık ve öğrendik: (1) javelina: göbekli, küçük cüsseli, bir tür yabani domuz. (2) bobcat: vaşak. (3) mesquite: yemekler için baharat olarak kullanılan bir tür çalı veya ağaç.  İki saat oldu yazıyorum. Burada bırakıyorum, sonra devam ederim.

***

18 Ocak 2016 – Pazartesi

Aradan iki hafta geçti, inanabiliyor musunuz tam iki hafta! Yılbaşı tatilinden sonra mesaim tekrar başladı; tatil sonrası yoğun, sıkıcı ve yorgun günler. Bu arada bir hastane mecaramız oldu. Leyla aniden rahatsızlandı, acile götürdüm ve aynı gün ameliyat oldu. Çok şükür aynı gün çıktık hastaneden, uzun bir gündü. Sonraki günler iş ve eve arasında koşturmakla geçti, Leyla’nın desteğe ihtiyacı olduğu zamanlarda benim artan sorumluluklarım, vs… – Büşra geldi, kuruttuğu elma çekirdeklerini gösterdi. – Bugün MLK (Martin Luther King, Jr.) günü, tatil ve evdeyim. Yazmaya devam…

Yukarıda bahsetmiştim, yazma tutukluğunuzun üstesinden iradeniz ile gelemezsiniz. İrade deyince hemen aklımıza kendimiz için belirli hedefler koymak ve onları yapmak gelir. Sorun da burada başlıyor. Hedefler koyunca, tabii idealize edilmiş yüksek hedefler olması büyük ihtimal, içinizden başka bir ses, başka bir yanınız da buna karşı çıkacak. İçinizde size emredilen şeyleri yapmama güdüsü var. Kendinize yap diyeceksiniz ve gene kendiniz bunu dinlemeyecek ve yapmayacaksınız. Sahip ve köle ilişkisi gibi, yani sağlıklı bir ilişki değil! Fritz Perls bu durumu şöyle açıklıyor: Arabanızı bir programa göre kullanmazsınız. Mesela arabayı saatte 65 mille (yaklaşık 105 kilometre) hızla kullanacağım diyemezsiniz, çünkü araba kullanma işlemi şartlara ve etrafındaki durumlara göre değişmesi gereken bir eylemdir. Yani? Bir cümle ile: Yaratıcı yazma deneyimi yönlendirilmelidir ama kontrol edilemez. Ne yapacağız? Siz kendinize bunu yap, şunu yap dedikçe içinizdeki çocuk -yazılarınızın en büyük destektiçisi- söz dinlemeyecek. Şunu yapacağız: Rahat ol, zihnini boşalt, sakin ol, ara ver, yürüyüşe çık, müzik dinle, sonra devam edebiliyorsan yazmaya devam et. Eğer hâlâ yazamıyorsan, yazma projeni uzun bir süreliğine rafa kaldır. Projen hakkında düşün ama yazma, bu bir hafta da olabilir bir ay da. Yazma işini kendinize zorunluluk yapmayın, yazmayı isteyin, isteyince de yazın. Zorunluluk, yani -meli -malı ekleri ile kurduğunuz cümleler zorbaca, emredici, diktatörce cümlelerdir ve bu yazmadan aldığınız zevki boğar, çekilmez yapar. Zevk aldığınız, sevdiğiniz şeyleri bir sıralayın bakalım, mesela okumak gibi. Yazmak onların arasında mı? Değilse sıkıntı vardır. Meşhur olmak için yazıyorsanız, bugün çocukları parka götürmek yerine yazmalıyım diyorsanız; sıkıntı vardır. Siz sadece yazmak için yazabilirsiniz, meşhur olmak için değil! Gelecekten şan, şeref, mutluluk beklemek yazma işinizi nefessiz bırakır, boğulursunuz.

Gelelim diğer bir noktaya: Mükemmeliyetçilik. Robert Graves der ki “Mükemmel şiir imkânsızdır. Mükemmel şiir yazıldığında dünyanın sonu gelmiş demektir.” Mükemmeliyetçi misiniz? Fritz Perls’in deyişiyle lânetlisiniz, kesinlikle lânetlisiniz. Yazdıkça eğer içinizden bir ses bu olmadı, çok kötü derse ne kadar üretici olabilirsiniz ki! Mükemmeliyetçilik bir nimet olduğu kadar aynı zamanda külfettir. Tabii ki mükemmeli üretmek bir sanatçının doğasında vardır, ama sanatçı sadece ayrıntıda mükemmeli yakalayan değil, eninde sonunda üretendir, ki sanatçı mükemmeli üretir. Zaten mükemmellik Allah’a mahsus değil midir? Biliyorsunuz müslüman sanatçılar arasında gelenektir. Eserlerinde bilerek bir hata yaparlar, asıl Yaratıcı’ya saygısızlık olmasın diye. Hem biliyor musunuz bazı yazarlar kitaplarında bilerek hata yapar ve okuyucusunun hatayı bulmasını beklerler ve böylece okuyucunun kendisini kitaba vermesini isterlermiş. Sözün kısası efendim bırakım mükemmel olmasın, varsın hata olsun, bulsunlar hatanızı yeter ki siz bir yazıyı bitirin! Geçenlerde Rüya Bağ “Bir öykü ne kadar yarım bırakılır’ın öyküsünü yazacak kıvama gelmek, buna rağman yarım kalan öyküyü tamamlayamamak.” diye yazdı ben de kendisine şöyle dedim “Tamamlayın, bırakın öyküyü özgür kalsın, mükemmel olması gerekmez!” Mükemmeliyetçilikten muzdarip çok yazar vardır.Mükemmeli ara ama mükemmelin lanetine kendini kaptırma!

Ve diğer bir nokta: Eleştiri, eleştirilmek korkusu. Yazım bitince, beğenmeyecekler, öyleyse bitmesin. Eleştirye açık ol, hem yapıcı olanına hem de yıkıcı olanına. Bazı eleştiriler seni balon gibi şişiriken bazı eleştiriler aşkını ve şevkini kırar. Hangisi iyi? Hiç birisi! Takma kafana! Eninde sonunda sen ve yazıların varsın sadece. Tabii ki daha iyisini ve güzelini yapacaksın. Sonra eleştirinin övücü cinsi de uyuşturucu gibidir. Onlar sevsinler, övsünler diye yaparsan nerede kaldı senin sanatçı ruhun! Daha çok övgü daha çok bağımlılık getirir. Hem biliyor musunuz, bir yazarın başına gelebilecek en kötü şey ilk eserinin çok beğenilmesi ve övülmesidir. Yeni yazarımız daha yolun başında ve bir sürü göz onu izlemektedir, yalnız kalıp sadece kendisi için üretemeyecektir! Ya bir sonraki eserini beğenmezlerse, beğenmeleri için ne yapmalıyım! Evet bütün bunlar yazılarınızın en büyük yardımcısı özgür çocuğu büyük adam yapacaktır ve yazma tutukluğu arkasından gelir. Yazacaksınız, sadece yazaksınız ve özgür çocuk hep yaşayacak.

Aşırı tutku diğer bir sorun. Bizim kültürümüzde zaten tevazu büyüklüğün şanındandır. Büyüdükçe, yazdıkça, beğenildikçe egonuzun kanatlarınından inip tevâzunun eteklerine yapışmanız gerekir. Anaïs Nin ego için diyor ki “Ego insanların kendilerini tanıyamadığını gösteren bir karikatürdür, ego sahtekârlıktır, ego karşı cins gibi giyinmektir.” Yıkıcı bir muhteşemcilikten ziyade sağlıklı bir tutku size yakışır.

Bu arada Büşra ve Feyza geldiler, fıstık ikram ettiler. Biraz şakalaştık. Leyla onları bahçeye çıkarmak için çağırdı, biliyor benim yazı yazdığımı ve yardımcı olmaya çalışıyor. Ah benim ince ruhlu eşim.

Ne yazdığınız ile bir gün ne yazabileceğiniz potansiyeli tuzağını düşmeyiniz. Ben aslında daha güzelini yapabilirim düşüncesi sizi yazmaktan ziyade hayâl etmeye götürür. Hayâl etmek tabii ki yaratıcı yazarlığın bir parçasıdır ama derler ya sakın derin rüyalara dalmayın çıkamazsınız, boğulursunuz. Bundan kurtulmanın çaresi basitçe yazmaktır, yaz ve sakin sularda huzur bul. Başarısız olan yazarlar genelde hayâllerini gerçekleştirmek için ayrıntılı planlar hazırlayanlar ve her gün bu fantezi içinde yaşayanlardır. Masum bir çocuk mu yoksa günahkâr bir yetişkin mi olmak istersiniz? Ya da ölümsüz gençlik nasıl olur? Yazmak zordur, size bunları verir ya da sizden bunları ister. Kronik bir gün yazar olacağım hayalleri ama hiç yazmamak! Aylar, yıllar alan bir süreç! Ne zaman kurtulacaksınız “Büyüyünce ne olacaksın evlâdım?” çocukluğundan ve masum hayâllerden! Sonra gençlik gelir, sorumsuzluk ve imkânların bol olduğu dönem, tabii ölümsüz gencimiz yazmak için herşeyinin olduğunun farkında değil! İmkânlar daralınca, sorumluluklar artınca yetişkin olacaksınız, yazarak kendinizden vermenin günahını yaşayacaksınız. Üretmek kolay değil! Üretenler yaşayanlardır. Bu evreleri tek tek yaşamak için yazmaya başlamak ve devam etmek zorundasınız.

Ne yazmalıyım? Yazmak istediğiniz ve yazabileceğiniz şeyler. Yazmak istediğinizi tabii ki yazın. Deneme, şiir, hikâye, roman vs… Kendine hoşgörülü ol ve ısrar etme! Eğer tıkanıyorsan ve içindeki ses ya da yazma maceran seni başka noktalara sürüklüyorsa onları da dene! Sonunda şair, romancı, hikâyeci, köşe yazarı, muhabir, editör olmanın ne önemi var ki, önemli olan yazmak. Ne olduğuna sen değil, eserlerin ve okuyucuların karar verecek.

Tıkanıyorum, yazı uzadıkça uzuyor. Handiyse üç saat oldu gene! İroni şimdi hızla geldi bana tosladı.Yazıyı bitirmeliyim diyorum, içimdeki ses ara ver diyor. Korkuyorum ara verirsem hiç bitiremeyeceğim diye! Ara veriyorum, yemekten sonra bakalım.

***

31 Ocak 2016 – Pazar

Yemekten sonra bakalım dedik, gene iki hafta geçti aradan. Bu sefer tam da yazar tutukluğunun belirtileri, biliyorum az kaldığını yazının ve “bitirmem lâzım” derken bu iç sesime direniyorum. – Büşra geldi, ara veriyorum.  Hangi kitabı okuyayım diyor: “Dear Hank Williams” mı “Lulu and the Hamster in the Night” mı? Kısaca baktım, ve beraber birincisini seçtik. – Neyse yazıya devam bu gece bitirmem lâzım, bakalım hayırlısı.  Gene Büşra, süt içecek, sütü çikolatalı yapayım mı diye soruyor, tamam bir kaşık. Vildan’a -birinci kızım- anlayamadığım bir İngilizce cümleyi sordum. Geldim, devam ediyorum.

Can alıcı bir konuda yazınız için not almak, ön çalışma yapmak. Tabii not almak, biriktirmek güzeldir. Benim yeterince not almadığım için ve yazarım diye düşündüğüm ve aradan zaman geçince yazılamamış o kadar çok projem var ki! Not almak güzeldir, günlük de tutabilirsiniz. Ancak not almanın aşırısı da sizi gerçek yazının hayata geçirilmesi noktasında engelleyecektir. Nice notlar gördüm kitap olamamışlardı gibi… Bazı insanlar not almanın bağımlısı bile olabilirler! Peki ne yapacağız? Tabii ki bir plana göre yazmak, not almak, hazırlık yapmak önemli. Ancak kendinizi not almanın girdabına kaptırmamak istiyorsanız, her gün yazı yazmaya da vakit ayıracaksınız. Notlar yavaş yavaş vücut bulmalıdır ve yazıya aktarılmalıdır. Hem not al, hem yaz. Evrende herşey dönüyormuş, sen de notların ve yazın arasında dön.

Bazıları da zaman konusunda sıkıntı yaşar, yazı bitmez bir türlü. Bazen yazı projelerinize bir vade, bitiş tarihi belirlemeniz işe yarayabilir. Eğer son bitirme tarihi varsa, daha ciddiye alır ve bir çok illetten mükemmeliyetçilik, aşırı not almak, vesaire kurtulursunuz. Eğer bir yazı projesi üzerinden çalıştığınızı tanıdıklarınıza, arkadaşlarınıza, ailenize duyurursanız, bu da yazıyı bitirmenize yardımcı olabilir.

Hep tutukluktan bahsettik bir de aşırı, saplantılı yazma sorunu vardır. Yazdığı eseri okur, beğenmez tekrar yazar ve tekrar, tekrar yazar. Bu türlü yazarlar bir türlü işin sonunu getiremezler. Hiç durmadan ve dahi hergün yazarlar, üretilen sayfa sayısı muazzamdır ama olmaz sonu gelmez! Mükemmeliyetçilik bir lânetdir demiştik ve size yazdırır ve sildirir. Saplantılı yazma ise yazdırdkça yazdırır ve kalitesiz, adi bir eser ortaya çıkar. Sonra tekrar yazdırır ve tekrar ve tekrar… Saplantı iyi değildir, sakin ve rahat olup yazmaktan zevk alın. Orta yolu tutun, siz mütevâzi, kendi hâlinde bir yazarsınız.

Çocukluğunuzda, öğrencilik hayatınızda yazma konusunda size çevrenizdekiler tarafından yazma konusunda yetenekli olduğunuz söylenmiş olabilir. Bu da sizde tutukluğa sebep olabilir. Eğer yetenekliyseniz, güzel eserler meydana getirmeniz gerekir ve işte bu duygu sizi tutar ve yazmanızı engeller. Sonra başarmaktan da korkarsınız ya da başaramamaktan! Ve Türkiye’de sevdiklerinizi utandırmak diye bir olgu vardır, işte bütün bunlar nice yetenekli insanı tutar ve bir köşede, kendi kabuğunda yalnız bırakır. İnsan kendini bilir ama unutmak ister! Yok sadece kendin ol, bırak elâlem ne düşünüyor, “seviyorsan söylersin” derler ya onun gibi seversen yaparsın; sadece sevdiğin için istediğin için mutlu olduğun için yap!

Evet sonuna geldik yazının, bitmesi lâzım bu akşam. Bu akşam yazdıklarımdan çok memnun değilim, ama artık bir son gerek! Bir buçuk saat oldu.

Uzun lâfın kısası: Kendinizi yazar olarak gördüğünüz gün ilk yazınızı, şiirinizi, hikâyenizi yazdığınız ya da ilk eserinizi yayınlattığınız gün olmayacaktır. Yazar olduğunuz gün yazma ile ilgili sizi rahatsız eden bütün şeylerden kurtulduğunuz ve rahat ve sakin bir şekilde zevk alarak yazdığınız gün olacaktır. Bilgisayarın başına oturup hiç bir şey yazamamak ya da biraz hayalî yazma projelerinizin olması bunlar kuruntu yapılacak şeyler değildir, asıl sıkıntı, yapmak ya da yapamamak konusunda kendinizi suçlamanızdır. Yazma sanatının üretkenliğine ve zevkine vardığınız zaman işte o zaman yazarsınız ve yazınca yazar olursunuz.

Ve işte bitti, bu yazı size bir şeyler anlatmaktadır ve nasıl yazıldığına dair ara notlar da bir şeyler söylemektedir. Son, tamam sustum, bitti!

* Bu yazı Öteki Dergi’nin 24. sayısında (Şubat 2016) yayınlandı: Yazar ve Yazmak