Bir İşçinin Bisiklet Hikâyesi

Madison’da yaşayan Türkler’in bir çoğunun bir şekilde üniversite (Wisconsin Üniversitesi) ile ilgisi vardır. Ya öğrencidir, ya hoca, ya da yakınıdır. Tanışma fasıllarında ilk önce sorulan sorulardan biri de “Hangi bölüm?“, “Doktora mı yapıyorsun?“, “Türkiye’den hangi üniversiteden?” Hatta bu sorular yeni tanıştığınız insanın adından bile önemlidir! Yeri geldi söyleyeyim: Bizde -Türkler- adamı adam eden ünvanlarıdır, İngilizcesi ile “title” senin değerini belirler. Çok yaşa Nasreddin Hoca, sen zaten tespiti çoktan yapmışsın: Ye kürküm ye! Acaba bu Şarklıya ait bir husus mu?

Pacific Cycle

Pacific Cycle
Madison, Wisconsin – 20 Şubat 2008

Ben insanlar ile tanışınca hemen “Benim üniversite ile ilgim yok!” diyorum. Sonra muhatabın alâkasına göre muhabbet devam eder. Bazen gözlerinde görürüm muhatabımın alâkasızlığını, bazen geçiştirici sorulara kısa kısa cevap veririm. Peki ne iş yaparsınız diye soranlara işçiyim derim. Gerçekten de öyle ben bir işçiyim. Lügât işçiyi şöyle tanımlıyor: “Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse.” Tam da benim yaptığım iş! Ünvanım yok para etsin, ünvanım yok beni adam etsin! Ne diyordu merhum Cem Karaca -akrabalığım yoktur- “İşçisin sen işçi kal!

Peki ben ne iş yapıyorum? Biz zenâatçı olmak için yetiştirilmiş bir nesiliz. Bilgisayar programcısıyım, çoğunlukla parmaklarımızı biraz da kafamızı kullanarak bilgisayarları programlıyoruz; tanım çok âmiyâne oldu ama idare ediverin.

Tanışma fasıllarında biraz alâka gösterip “İşleriniz nasıl?” diye soranlara “Çoluğumuzun çocuğumuzun nafakasını kazanıyoruz.” diyorum. Çok şükür var bir altın kolyemiz. Öyle nihayetinde ünvanlısı, ünvasızı nafaka peşinde. Var mı dünyada helâlinden evine bir ekmek götürenden daha büyük, daha saygıdeğer adam!

Peki nerede çalışıyorum? Cevap: Bir bisiklet şirketinde. Bildiğimiz bisiklet, elespit, “bicycle” canım! Bu cevaptan sonra benim için başlıyor bir ızdırap! Kimisi bir bisikletçide çalıştığımı zannediyor, kimisi zaten daha  fazla uzatmıyor, bize puanını verip başka muhataplara yöneliyor. Benim için ızdırap, çünkü ayıkla pirincin taşını ve açıkla bakalım bu bisikletçide çalışma hikâyesini. Hele yeniden, tekrar ve tekrar açıklama zorunluluğu yok mu! Muhatap benim adıma bir ünvan bulmaya çalışıyor ve bazen yanımızdaki bir iki arkadaş sözcülüğüme soyunuyor! Yok efendim yok, hakikâtları söyledik ya kâfi!

Neyse sadede gelelim ve bir bisiklet hikâyesi anlatayım size. Bizim şirket bu yıl çalışanlar için yeni bir program başlattı, işte vizyon, misyon vs. Şirket bu amaçla bu hafta bir “workshop” düzenledi. Not: “Workshop: Bilgi ve fikir üretme toplantısı, çalıştay, seminer.” Seminer gözüme daha sevimli göründü.

Seminerdeki en önemli argümanlardan biri Global -küresel mi demeliydim- düşünme, global kafayapısı (mindset). Anladınız, bu bahsi geçen çalıştığım şirket, küresel bir şirket. Dünya genelinde bin ikiyüz çalışanı ile 15 ofisi -6 tanesi Amerika’da- bulunuyor. Türkiye’ye ulaşacak kadar küreselleşememiş! Ürünleri 83 ülkeye satıyor, Türkiye de var listede.

Bilgi vermeye devam ediyorum, okuyanlar okumayanlara anlatsın da, benim yukarıda bahsettiğim ızdırabımdan kurtarsın. Amerika’da bir yılda 17 milyon bisiklet satılıyormuş ve bunların 8.5 milyonu Walmart’da satılıyormuş ve Walmart da bizim şirketin en önemli müşterilerinden biri. Hatam varsa affola; bizim şirket de yılda sadece Amerika’da 5 milyon bisiklet satıyor. Tabii diğer ülkere de küçük-büyük ölçekli bisiklet satışı da var. En son Çin’de doğrudan satış için çalışmalar yapılıyor. Çin demişken zaten bisikletlerin çoğunluğu Çin ve Tayvan’da üretiliyor. Amerika aşmış bu meseleleri canım, hiç bisiklet üretmekle vakit harcar mı, yeter ki markanın sahibi olsun! Hemen hamasi duygulara kapılmayın canım, o herkesin Türkiye’de elinden düşürmediği Amerikan markalı akıllı cep telefonları da Çin’de üretiliyor.

Konuyu dağıtmayalım. Genel toplam olarak -sadece bizim şirket değil- İngiltere’de -doğrusu Birleşik Krallık (UK)- yılda 3.5 milyon bisiklet, Brezilya’da 5 milyon bisiklet satılıyormuş. Almanya’da ortalama her evde 2.5 bisiklet varmış ve Almanlar bisiklet için yıllık ortalama 600 avro harcıyorlarmış. Hollanda’da araba sayısının iki katı bisiklet varmış. Çin’de insanların yüzde sekseni bisikleti ulaşım aracı olarak kullanıyormuş. Çok miş, muş dedim farkındayım. Peki Türkiye nerede bu manzarada? Bilenler bir anlatıversin. Daha bisikletin felsefesini yapmadık; ulaşım amaçlı bisiklet, spor amaçlı bisiklet, bisiklet yarışları, hayat tarzı, bisiklet için şehirleşme, bisiklet yolları, trafik kuralları, vs.

Neyse efendim, bende boş lâkırdı çok. Bu da bir işçinin bisiklet hikâyesi olsun. Kalın sağlıcakla.