Gene Yazarım

Ahmet Rasim’in Şehir Mektupları‘nı okuyunca, bir ışık yandı.Niye ben de böyle mektuplar yazmayayım diye düşündüm. Zaten epeydir, çok şey yazmak istiyor ama bir türlü başlayamıyor; başlasam bitiremiyordum. Neden? Çünkü ince eleyip sık dokuyor, uzun uzun yazmak istiyor, hiç bir aytıntıyı atlamaya gönlüm elvermiyordu. Ama neden olmasın, mektup yazar gibi, havadislerden haber vermek, konulara şöyle böyle dokunup geçmek… Hem böylece daha çok yazı yazar hem de bir şey kaçırmamış olurum.

Kar Fırtınası Middleton, Wisconsin - 2 Şubat 2011

Kar Fırtınası
Middleton, Wisconsin – 2 Şubat 2011

İşte bu birinci mektup olsun. Vira bismillah.

Geçen hafta çarşamba günü (2 Şubat 2011) buralara öyle bir kar yağdı ki inanılmaz! Üç-dört gün önceden geliyor, geliyor diye bir sokaklarda tellâl bağırtmadıkları kaldı. Gelen ne mi, “Blizzard” efendim. Türkçesi kar fırtınası, tipi. Geldi nitekim “blizzard” bütün heybetiyle! O gece burada olmalıydınız ve gece şöyle bir kapınızı açıp, seyretmeliydiniz manzarayı. Yok efendim şu kadar kar yağdı vs önemli değil! O manzarayı bir görmeliydiniz! O muhteşem, o harikulâde, o nefes kesici manzarayı size kelimelerle anlatmaya takâtim yok! Ancak bir şair anlatabilir herhalde. Belki de Yahya Kemal, Kar Musikîleri şiirini böyle bir gecede yazmıştır.

Tabii ertesi günü, hepimiz evlerimize hapsolduk. Dağlar kadar kar -birazcık mübalağa olsun canım- evin önünde. Şaka bir yana iki günde 60-70 cm kar yağdı. Üç saatlik bir mesai ile evimizin önündeki kaldırımları ancak temizleyebildik. Efendim, buralar böyle. Madison’da her sene böyle bir-iki günü evde geçiriyoruz. İyi de oluyor, şikayetçi değilim.

Aslında ne güzel kar hikâyeleri yazılır. Biraz alıcı gözle baksam etrafa.

Neyse efendim, şimdilik bu kadar. Bir yandan Udî Nevres Bey çalıyor. Hüzünlendim gene ve üç nokta… Gerisi kalsın, gene yazarım.

One Comment

  1. Yazının ilk paragrafını okuyunca şaşırdım. Sanki ben yazmıştım. Geçen ay, “Şehir Mektupları”nı indirdim kitaplıktan. “Eski Zaman Hikâyeleri” dosyasında toplamayı tasarladığım hikâyelerime yardımcı olması için… Yazınız birinci paragrafı, aklımdan geçmişti: Ben de ayrıntıda fazla boğuluyordum (yazdıklarım eksiksiz olsun diye), ben de yazacak konular peşindeydim… Evet, dedim kendi kendime, neden İstanbul Mektupları yazmayayım?… Sizin yazınızda da görünce, metafizik bir olay yaşıyormuşum gibi şaşırdım… Sevindim bir de: Demek ki, iyi yazarlar (Ahmet Râsim gibi), iyi okurlara her zaman kapı aralıyorlar. (Okur-yazarlar olarak) Muhtaç olduğumuz kudret, has edebiyatta mevcuttur… :)))

Comments are closed.